Üroloji Uzmanı

İzmit - Kocaeli

Prostat Kanseri

prostat kanseriProstat Nedir?

Prostat, erkekte yardımcı üreme organı olarak görev yapan bir salgı bezidir. Yaklaşık bir kestane büyüklüğündedir. Kalın barsağın son kısmının önünde ve mesanenin (İdrar kesesi) hemen altında yer alır. Prostat, üretra denilen ve idrarı mesaneden penis ucuna kadar taşıyan kanalın başlangıcındaki yaklaşık 3 cm.lik bölümü çepeçevre sarar. Prostat bezi, orgazm sırasında sperm ile karışan, spermin taşınmasını kolaylaştıran bir sıvı salgılar.

Prostat Kanseri

BPH ile tek benzerliğinin aynı yaş grubunda olduğu kabul edilse de prostat kanseri tamamen farklı bir hastalıktır. Prostatta malign (kötü karakterde) büyümeyi tanımlamaktadır. Kanser hücrelerinin en önemli özelliği vücutta başka organlara yayılıp orada da çoğalabilme yeteneklerine sahip olmalarıdır. Dolayısıyla bir çok kanserde asıl amaç hastalık organa sınırlı iken tanı koymak ve böylece kesin tedavi imkanı sağlamaktır. Prostat kanseri için de aynı durum söz konusudur. Öncelikle artık prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanser haline gelmiştir. Kanser ölümlerinde de ikinci sırada yer almaktadır. Nitekim A.B.D.’de yılda 360.000’den fazla prostat kanseri tanısı konmakta ve 44.000’den fazla ölüm meydana gelmektedir. Günümüzde kesin tedavi imkanı sadece hastalık organa sınırlı iken sağlanabilmektedir.

Prostat kanseri hastalığına ait özel bir şikayet yoktur. Genelde aynı yaş grubunda olması sebebiyle BPH’da görülen yakınmalar söz konusu olabilir. Bunun yanı sıra ileri evre hastalarda kemik ağrısı gibi yakınmalar ilk başvuru sebebi olabilir. Ancak amaç hastalığın hiç bir belirti ortada yokken erken tanısı olduğundan prostat kanseri için tarama yapılması gündemdedir. AUA (Amerikan Üroloji Birliği) 50 yaş üzeri her erkekte yılda bir, ailesinde prostat kanseri olan kişilerde ise 40 yaştan itibaren prostat kanseri taraması yapılmasını önermektedir.

Prostat kanseri tanısı nasıl konulur?

Prostat kanseri taramasında bugün için 3 metod kullanılmaktadır:

1.Parmakla rektal yoldan prostat muayenesi

2.Rektal yolla prostat ultrasonografisi (TRUS)

3.Prostat spesifik antijen (PSA)

Parmakla rektal yoldan prostat muayenesi ile hekim sadece prostatın büyüklüğü konusunda fikir sahibi olmamakta, aynı zamanda özellikle sert bir alan hissedilmesi prostat kanseri şüphesini uyandırmaktadır. Tüm dünyada sadece rektal muayene bulgusu şüpheli olanalarda bile prostat biyosisi gerekli görülmektedir.

Rektal yolla prostat ultrasonografisi (TRUS) ile prostatın anatomik özellikleri ayrıntılı olarak ortaya konabilmektedir. Prostat büüyüklüğü saptanabilmektedir. TRUS’un en önemli lullanımı prostat biyopsisi sırasında olmaktadır. Öte yandan TRUS’da saptanan soğuk sahalardan ek biyopsi alınması da önerilmektedir.

Prostat spesifik antijen (PSA) ise prostat kanseri taramasında en önemli parametridir. PSA, prostat hücrelerinden salgılanan ve meninin akışkanlığını sağlayan bir maddedir. Belirli bir oranda seruma da karışmaktadır. Hastadan alınan serum örneğinde yüksek bulunması biyopsi ihtiyacını doğurmaktadır. Öte yandan BPH, prostatitler ve üretral (idrar borusu) girişimler de PSA’da yüksekliğe yol açabilir. Son yıllarda PSA’nın bir alt grubu olan serbest PSA’nın da ölçülmesi tavsiye edilmektedir. Serbest PSA’nın total PSA’ya oranı ne kadar düşükse o oranda kanser olasılığının arttığı bilinmektedir. Özellikle ailesinde prostat kanseri olan hastalarda takip edilmesi gereken yıllık Total PSA artışıdır. Artış hızı önemli olduğundan Total PSA testinin her yıl aynı laboratuarda yapılması önemlidir.Yıllık PSA artış hızı 0.5ng/ml olan kişilerin doktora başvurması gerekir.

Bu aşamadan sonra PSA ve/veya parmakla rektal muayene bulgusu anormal olanlarda TRUS eşliğinde prostat biyopsisi gerekmektedir. Bu biyopsi işlemi hastaneye yatırılmadan kolayca yapılabilmektedir. Biyopsi sonucu kanser saptanmayan hastaların takibi önerilirken, biyopsi sonucu prostat kanseri tespit edilenlerde hastalığın evresini değerlendirmek için ileri tetkikler gereklidir. Bunlar hekimin gerekli görmesi halinde akciğer grafisi, kemik sintigrafisi, batın tomografisi gibi hastalığın yayılıp yayılmadığını araştıran görüntüleme metodlarıdır.

Bu aşamadan sonra hastaya evresine göre uygun tedavi alternatifleri sunulmaktadır.

Genç hastalarda lokal (yayılmamış) hastalıkta artık tüm dünyada cerrahi tedavi ilk seçenek olarak sunulmaktadır. Radikal prostatektomi adı verilen bu ameliyatla hastaya kesin tedavi şansı verilmektedir. Bu ameliyat BPH’daki ameliyatlardan tamamen farklı olup, prostatın tümünün meni keseleriyle birlikte çıkartılması ve idrar yolunun yeniden oluşturulması işlemidir. Tecrübeli merkezlerde son derece düşük komplikasyon oranlarına sahiptir.Bu operasyon son zamanlarda laparaskopik yada robot yardımı ile de yapılmaktadır. Bu yöntemlerin en önemli avantajı kanama riski, idrar kaçırma riski ve ereksiyon ile ilgili yan etkiler açık operasyona gore daha az olmasıdır, dezavantajı ise kanserli hücrelerin vücutta kalma ihtimali ve maliyetleri açık cerrahiye gore fazladır.

Lokal hastalıkta diğer bir tedavi alternatifi de özellikle yaşlı, çeşitli ciddi dahili hastalıkları olan ya da lokal olarak çevre dokulara yayılmış hastalarda ön planda düşünülen radyoterapidir (şua tedavisi). Bunun da yan etkiler açısından teknik donanıma sahip deneyimli merkezlerde yapılması gereklidir.

Son zamanlarda yine lokal hastalıkta, prostat içine çeşitli radyoaktif elemanlar konularak uygulanan ve brakiterapi adı verilen bir tedavi seçeneği gündeme gelmiştir. Prostatı 50 gramın altındaki hastalarda kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde ameliyathane şartlarında anestezi altında yaklaşık 80-100 adet radyoaktif çekirdek prostatta belirli bölgelere yerleştirilir. Ancak bu yöntemin uzun dönem etkinliği henüz bilinmemektedir.

Cryoterapi adı verilen prostat dokusunun dondurulması esasına dayanan diğer alternatif bir yöntem son yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Yan etkileri, maliyeti ve uzun dönemde etkinliği bilinmediğinden açık operasyona tercih edilmemektedir.

İleri evre (yayılmış) hastalıkta ise tedavi hormonaldir. Prostat hücreleri testosteron hormonuna (erkeklik hormonu) hassastır. Bu hormon, ilaçlarla (depo iğneler) ya da lokal anestezi altında basit bir cerrahi ile testislerin iç kısmı alınarak ortadan kaldırıldığında hastalıkta gerileme olmaktadır. Bu tedaviye rağmen hastalık ilerler ve hormon bağımsız hale gelirse çeşitli kemoterapatik ajanların kullanımı söz konusu olmaktadır.

PCA 3 Tahlili

PCA3, 1999 yılında varlığı gösterilen, prostat kanserli hücrelerde bulunan küçük bir RNA molekülüdür. PCA3’ün tümörlü prostat dokusunda 60–100 kat arttığını gösteren çalışmalar bulunmaktadır.

PCA3 ile Total PSA arasında ki fark nedir ?

Irka ve prostat kanseri tipine göre yüksekliği değişiklik gösteren PCA3 prostat hastalıklarıyla ilgili önemli bir takip belirteci ve biyopsi ön belirleyicisidir. Rutinde prostat kanseri tanı ve takibinde kullanılmakta olan kan testi PSA (prostat spesifik antijen) ile karşılaştırıldığında, PCA3 daha düşük duyarlılık ama daha yüksek bir özgüllüğe sahiptir. PSA’dan farklı olarak PCA3’ün prostat hacmine bağımlı olmaması da önemlidir

PCA 3 hangi durumlarda gereklidir ? PCA 3 tahlili yaptırmak biyopsi olasılığını ortadan kaldırır mı ?

PCA3, PSA düzeyleri yüksek, ancak ilk biyopsi sonucu normal bazı olgularda gereksiz biyopsi tekrarının önlenmesinde yol gösterici olabilir. Gereksiz biyopsi tekrarı oranları yüksek olan bu hastaların PCA3 düzeyleri ile takip edilmesi ve PCA3 değerinin 35’ten yüksek olması durumunda hastaların biyopsiye yönlendirilmesi önerilmektedir. Yüksek PCA3 düzeylerinde ileri takip şarttır.

PCA3 numune için ön hazırlık gerekli midir ?

Hayır, PCA3 ölçümünün ideal olarak parmakla yapılan rektal prostat muayenesi sonrası idrarda ölçülmesi önerilmektedir. Bu nedenle hastanın on hazırlık yapmasına gerek yoktur.